Runfire Salt Lake Ultra Trail 100 Mil 2022 Yarış Raporu
Bir yıl öncesi…
Tuz Gölü’nde 100 mil koşmaya dair ilk fikrim 20 Ağustos 2021’de saat öğlen 12 sularında Runfire Salt Lake 20 km parkurunda koşmak için Ankara’dan gelen bir otobüsten indiğim Şereflikoçhisar otogarında oluştu. Bizi etkinlik alanına götürecek servisleri beklerken koşucular birbirlerine hangi parkurlarda koşacaklarını soruyordu, Mecit Bey 100 mil koşacağını söyledi. Önceki yıllarda da bu parkuru çok kez tamamlamıştı, beklerken kısa da olsa bu tecrübelerini anlatması ve benim o sırada tam kavrayamadığım bu mesafedeki yarışa saatler kala kendisini start alanına götürecek servisi sakinlikle bekleyişi beni çok etkilemişti. Böylesi bir zihinsel kararlılık ve sakinlikle empati yapabilecek fiziksel hazırlığa bir gün sahip olabilmeyi kafama koymuştum. Aynı gün saat 18’de 100 mil startı verildi, startta kadın koşucu olarak Çiğdem Hoca ve Vesile Hoca’yı görmek o anda ve sonrasında bana hep ilham olacaktı. 100 mil koşucularını uğurladıktan sonra biz de ertesi günkü yarış için hafif bir koşu yaptık, sonrasında da Tuz Gölü’nde gün batımını karşıladık. Gece boyunca kamp alanında sert rüzgarlar estikçe bu sıralarda parkurda olmak nasıl olurdu, yıldızların apaçık göründüğü gökyüzüne ve dolunaya Tuz Gölü’nün ortasından bakmak nasıl olurdu diye düşünmekten başka bir şey aklımdan geçmiyordu, çadırımız rüzgardan uçuyordu ve çadırın içine kadar giren kızıl kumlar her yerimizi kaplamıştı. Uyumak için çadıra girdiğimde 100 mil koşucuları dropbag noktasına birer birer gelmeye başlamıştı.

RFSL 2022 Öncesi, Hazırlıklar
2022 başında amatörce hazırladığım yarış planına Tuz Gölü’nde 40 km parkurunu eklemiştim, Temmuz sonundaki zorlu Artos Sky Trail yarışından eve döndüğümde parkur değişikliği yaptım. Temmuz ayında her hafta sonu bir dağ maratonunda koşmuştum, yarışa gitmediğim haftalar ise Muğla Çandır, Dalyan, Ekincik’te Karia Yolundan parkurlarda ve Kaz Dağları’nda antreman yaptım. Çoğunlukla sıkıcı gelse de yavaş hızlarla uzun mesafeler çıkarmak üzerine çalıştım. Önceki senelerde parkurda koşan, parkuru tamamlayan ya da tamamlamayan tüm koşucuların CP ve dropbag geçişlerinin verisini detaylı inceledim. 4 maraton mesafesinin aynı parkurda tekrarından oluşan yarışta genel stratejinin ilk maratonu en hızlı ve sonrakileri giderek azalan bir hızla koşmak olduğunu gördüm, son maratonun tamamlanma süresi ile diğerleri arasında uçurum oluyordu. Kendimce çok uzun süreler tutarlı olarak sürdürebileceğim bir pace ile devam etme fikri her ne kadar uzaktan mantıklı görünse de geçen sene sadece 20 km’sine tanık olduğum Tuz Gölü’nde gündüz vakitlerinin tüm gece koşudan sonra nasıl hissettireceği muammaydı, bir yandan da çok merak ediyordum bu duyguyu. Devam ettireceğimi düşündüğüm pace 7.30-8 arası idi. Öğleden sonra güneşin etkisiyle bunu devam ettirmenin zorlaşacağını kabul ediyordum, hava karanlık ve serinken bir yandan yapabileceğim kadar fazla kilometreyi yorulmadan yaptıracak ve 4 maraton tamamlama süresi arasında çok fazla uçurum bırakmayacak bir pace uygun geldi. CP’lerde birkaç dk su ve biraz yiyecek-içecek almak için durmak ve dropbaglerde ilkinde ve üçüncüde 15 dk, ikincisinde yarım saat durmak makul görünüyordu.

Yarış, yukarıdaki şekilde mavi kısım ile başlıyor, orta noktadaki CP’ye geliniyor, sonra yeşil bayraklarla işaretli üçgen koşulup köşelerdeki mavi ve yeşil bileklikler alınıyor, ortadaki CP’ye getiriliyor; turuncu bayraklarla işaretli üçgen koşulup köşe noktalarındaki kutulara konmuş pembe ve turuncu bileklikler CP’ye getiriliyor, mavi bayraklarla işaretli parkurdan start alanındaki dropbag noktasına dönülüyor. Tüm bunlar 40 km’den biraz fazla. Bunu 4 kez tekrarlıyoruz, dropbag noktasına 3 kez uğramış oluyoruz.
Yarış Günü, Start
Start’tan hemen önceki teknik toplantı, planlar ciddiyetle tartılıyor:)


Yarış günü 19 Ağustos saat 15 gibi etkinlik alanındaydım, çadır kurdum ve kit aldıktan sonra teknik toplantı, dropbag teslim. Dropbage 3
t-shirt, 1 yedek şort, 1 yedek ayakkabı, 3 çorap; dudak nemlendirici, güneş kremi, yüz nemlendirici sprey; batarya ve saat ve telefonun şarj kabloları; yara bandı, antibiyotikli krem, voltaren krem, yedek elastik bant, kinesio bant vb. malzemeler; yiyecek (yayla mercimek çorba ve makarna, paketli, biraz sıcak suyla hazırlanabilir; yedek jel- toplam 14 tane; meyve ve kuruyemiş bar, meyve püresi, bisküvi, pirinç patlağı, yedek elektrolit), 80. km’de değiştireceğim koşu yeleği, yedek buff, yedek kulaklık, yedek flask, yedek kilitli torba koymuştum. En uzun yarışım olmasınını yanısıra dropbag olan ilk yarışımdı bu, o nedenle hazırlık ve organizasyonu biraz zor oldu, her ne kadar kendimce bir düzen kurmuş olsam da sonrasında bu düzenin daha da sadeleşip bana zaman kazandırabileceğini anladım. Hazırlıklar hızlı gelişti, heyecanlanacak vaktim olmadı. Start’a dakikalar kala arkadaşlarla selamlaşmak iyi geldi. Önceki yıllarda 80 km parkurunda deneyimli arkadaşım Bayram CP’lerde çok oyalanmamayı ve yemek yiyecekken dropbag noktasında, en az 10 dk oturarak dinlenmeyi ve oturarak yemek yemeyi öneriyor, ve yarışta bir süre sonra kendini iyi hissedip hızlanmamayı. Çiğdem Hoca ile sarılıyoruz, aynı parkurda koşmanın güven verdiği çok güçlü bir kadın, dikkatle ve sağlıkla bitirme dileklerini paylaşıyoruz. Alper Hoca ile selamlaşıyoruz, sağlıkla bitirmeyi dilerken o sesindeki huzur ile güç veriyor, gerçek bir efsane. Nuriş ve Tarık her zaman yanımda, Nuriş de yarın 10 km koşacak bu sefer benzer heyecanları paylaşıyoruz. Vegan koşucular da startta yalnız bırakmıyor beni: Fıratali, Okyanus, Rojda; Adım Adım’dan Yekta Hanım, Beyza, İbrahim Bey, Ayşegül… Renkli ve hızlı bir startı böylece veriyoruz, 10’dan geriye doğru saymaya ne zaman geçtik farkında bile değilim, heyecanım hiç kalmıyor.


1. Tur
İlk turda Tuz Gölü’nde güneşi yavaşça batırıyoruz, enerji ve moraller yerinde, yarış çok taze başlamış, bu gün batımı çok keyifli oluyor. Hedeflediğim pace ile başlıyorum, bir süre sonra 7 pace ile devam etmenin hava güzelken hiç yormayacağını anlayıp o şekilde devam ediyorum. Yeşil üçgendeki ilk turumda hava kararmaya başlarken kafa lambamı yeleğimden aldım, yeleğin fermuarını kapatamadım ve duraksadım, tam o sırada Özden yetişiyor! Parkurda daha önce çok tecrübeli olan Özden motivasyonumu arttırıyor, çok güzel tavsiyeler veriyor. Güneş doğana kadar yapabildiğim kadar kilometre yapmamı söylüyor, geceyi değerlendirip gündüz için hep 1 saat yedekte bulundurma fikrinden bahsediyor. Parkurun ruhunu gerçekten anlamış bir koşucu Özden, ben de onun ifadelerinden son turun ne kadar zorlayıcı olacağıyla ilgili öngörülerimi güncelliyorum. Bu parkurun döngüsel olması yönüyle gerektirdiği psikolojik dayanıklılığı vurguluyor.

Turuncu üçgeni geçtikten sonra ritmi devam ettirmekte hiç zorlanmıyorum, hava kararıyor bu sırada ve ilk dropbage doğru ilerliyorum. Üçgenlerden bileklikler toplamak ve CP’lere getirmek bir noktada zihni oyalıyor ve uyanık tutuyor. Bu turda 4 jel tükettim. Flasklarımın birinde elektrolitli su birinde normal su vardı, onları CPlerde tazeleyerek devam ettim, CP’lerde içtiğim kolanın etkisiyle ve havanın serin olması nedeniyle 2 flask fazlasıyla yeterli oldu, her CP’de doldurma gereği bile duymadım. CP’lerde kola, haşlanmış patates, tuz, limon tükettim. 3 CP noktasında da aynı şeyleri tükettim.

İlk tur bu sürelerle benim için tatmin edici oluyor, keyfim ve enerjim yerinde. Dropbag noktasında hızlıca çorap& t-shirt değişimi, tuvalet ihtiyacı, yayla makarnayı ve hazır çorbayı biraz kaynar suyla ısıtıp yarısını atıştırma, Nuriş ve Tarık ile görüşme ve moral toplama gibi işleri 15 dakikada halledebildim. Yarış günü heyecandan bir şey yiyemediğim için acıkmıştım, tam anlamıyla bir akşam yemeği yedim burada.
2. Tur
2. Tur karanlığın giderek daha da bastırdığı ve Tuz Gölü’nün ortalarında ilerledikçe her adımda bu gezegenden koptuğumu daha çok hissettiğim bir tur oluyor. Kafa lambaları bir nevi at gözlüğü görevi görüyor benim için: Önümdeki birkaç reflektörlü işareti görüyorum sadece ve ona odaklanıyorum, sonra diğer işaret. Çok ilerisini düşünmüyorum, böylece daha kolay oluyor. Dropbag çıkışı mavi parkur, yarışı bırakanların haberleri geliyor, CP, yeşil üçgen, turuncu üçgen… Turuncu üçgenin zeminine ayak bastıkça çok hoş bir çıtırtı çıkarıyor, müzik dinlemek bile istemiyorum. İlk turda da hissettiğim bu çıtırtı ikinci turda en mükemmel formuna ulaşıyor, 10 km’nin çoğu yerinde devam eden tedirginlikten ziyade insanda güven uyandıran garip bir ses.

Bu turda, bir önceki turdaki şekilde beslendim, haşlanmış patates mideme çok iyi gelirken kola da dinç tuttu. Daha önce herhangi bir yarışta bu kadar fazla jel kullanmamış olsam da bu turda da 4 jel tüketerek devam ettim. Elektrolit tabletlerini kullanmayı bıraktım, midemi bulandırdı (sadece yarış öncesi ve ilk turda flaska koyduğum kadarıyla tükettim).

Bu tür süreleri de benim için tatmin ediciydi, önceden yaptığım planlara göre elimde sonraki iki turda kullanmak için fazladan 1 saatten fazla sürem var diye düşünüyordum. Bu dropbagde daha fazla kaldım, çok fazla dinlenmeye ihtiyacım yoktu ama oturdum, her yer çok sessizdi, yemek yemedim, çorap& t-shirt& çanta değişimi, su dolumu, tuvalet ihtiyacı, saatin şarj dolumu ile ilgilendim. Bir sonraki turda yaşadıklarım bu dropbag noktasından daha erken ve güçlü bir şekilde çıkmamın daha mantıklı olacağını bana öğretti. Gündüz daha çok su ihtiyacı olacağını düşünüp daha çok su taşıyabilen yeleği giydim. Dropbagde bu basit ihtiyaçlarımı gidermem ilk turdakinden biraz yavaştı, fiziksel olarak yorgunluk hissetmiyordum ama çanta değişimi ve biraz oturarak dinlenmenin bu kadar zaman alması, şimdi düşünüyorum da az da olsa zihinsel olarak yorulmaya başladığımı gösteriyordu. Aslında 80 km dropbaginde 30 dk kalmayı planlamıştım ancak burada da 15 dk kalıp 30 dakikayı 3. dropbagde kullanmak benim için daha mantıklı olurdu ve zihnim bu kadar dağılmazdı.
3. Tur
3. Tura da keyifli başlıyorum, enerjim ve gücüm hala yerinde ve kolayca bitecek gibi görünmüyor. 90. km, turun ilk CP’si, yeşil üçgen, CP, turuncu üçgen… Bu sıralarda saat 7’de start alan 40 km ve 80 km koşucuları parkurda görünmeye başlıyor. Enerjileri çok güzel, turuncu üçgende ilerlerken 40 km parkur rekoru ile birincisi olacak Beyza mükemmel odaklanmış bir şekilde geçiyor, CP’ye yaklaşırken de parkurun 3.sü Okyanus ile karşılaşıyorum; umut ve enerji depoluyorum. Böylece 110. km’deki CP’ye yaklaşıyorum, 80 km koşan bazı arkadaşlarla karşılaşıyorum. 90. km’ye kadar koşu ritmini bozmadan devam ediyorum, 90. km sonrası 20 km pace 8’e doğru düşüyor, hızlı bir yürüyüşün enerjimin yettiği en hızlı koşudan daha hızlı olduğunu fark ediyorum. Yürüyerek de hedef süremde kalmak iyi hissettiriyor. Hızlı yürümeye de alışkınım, ancak koşunun üzerine uzun mesafe hızlı yürümeye çalışmak sonrasında kasıklarımda ağrı yaratacak ve ilerleyen kilometrelerde yürürken bile yavaşlamamın en büyük sebebi olacaktı.

Bu turun ilk 30 km’si görece diğer turlar gibi planlı devam etti, son 10 km’sinin de öyle devam edeceğine güveniyordum. Parkura 20 km koşucuları gelmeye başlamıştı, parkurun enerjisi hızla yükselirken benimki hızla yere çakılıyordu. Bunun en büyük nedeni koşunun üstüne hızlı yürümenin bacağımın farklı yerlerini zorlaması diye düşündüm. Bundan sonrası ciddi bir zihinsel dayanıklılık gerektirecekti. Turun son 10 km’sinde tek düşündüğüm dropbage varmaktı, başka hiçbir şey düşünmüyordum. Yarışın en zor 10 km’siydi benim için. O nedenle bu dropbag noktasında biraz zaman geçirmek istedim. Ayakkabı, çorap ve şort değişimi yaptım. Tuvalet kullandım. Ayaklarıma diğer dropbag noktalarında da bakıyordum, küçük su toplamaları çok sorun yaratmıyordu, 3. dropbag noktasında yara bandı ile su toplayan bir parmağı sardım, çok işe yarayan bir müdahale olmadı. Hareketlerim iyice yavaşlamıştı, bir yandan dinlenmek istiyordum, bu da bende baskı yaratıyordu. Sanki oturduğum yerden kalksam yürüyemeyecekmişim gibi hissettim. O nedenle rahat bir konumda da dinlenemedim bir türlü. Sonuç olarak bu dropbag noktasını hiç verimli kullanamadım, sonraki turda yaşadığım çoğu sıkıntıyı azaltabilecek şekilde önlemler alabilirdim oysaki: İyi dinlenmek, kafamı toparlamak, bacaklarımı biraz uzatmak, gereksiz yere normalde müdahale etmediğim sorun yaratmayan su toplamalarına müdahale etmemek gibi (o an zihnim yavaşladığı için net düşünemedim). Nuriş ve Tarık da desteğe gelmişti, Nuriş koşusunu bitirmişti. Biraz sinirliydim, 45 dakika nasıl geçti anlamadım ve son tur başladı. 45 dakikanın uzunluğu değil verimsizliği benim için sorun yarattı.

Bu turda da CP’lerdeki beslenmem aynı diğer turlardaki gibi oldu, hava ısındıkça yemek ihtiyacım azalıyor, sıvı ve tuz tüketimine önem verdim. Dropbag noktasında birkaç bisküvi, 1 dilim karpuz ve biraz beyaz ekmek yedim.
4. Tur
Son tur, 3. Turun son 10 km’si kadar olmasa da zor başladı. Sıcak o kadar zorluyordu ki, özellikle üçgenlerde devam etmek güçleşiyordu. Turuncu üçgene girmeden CP’de yarım saat güneşin biraz olsun batması için bekliyoruz. Bu sırada o üçgenden birkaç 80 km koşucusu bayılıp yarışı bırakmış ve araçlarla alınıyor, bunlara tanık olmak insanın zaten hassas olan moralini etkiliyor. Tuz öyle bir yakıyor ki, yüzümde yanmayı hissediyorum. Güneş kremini daha sık tazelemeliydim, oysaki ben bir defa sürdüm ama yeterli olmadığı şu noktadan itibaren kendini hissettirdi. El parmaklarımda hayatımda hiç görmediğim seviyede ödem oluşuyor, biraz komik bir görüntü, sorun yaratmasa da tedirgin ediyor. Jelleri bu kadar tüketmeye alışkın olmamama bağladım bu ödemi, bu turda tüketmedim ödem cidden indi. Bileklik noktalarında bileklikler tükenmiş, bulduğumuz bileklikleri alıp getiriyoruz CP’lere. Turuncu üçgenin sonuna doğru devam ederken birlikte koştuğumuz Evren ve Fıratali ile koşuya geçiyoruz. Nasıl yapabildiğimizi kendimiz de anlayamayıp Fıratali ile birbirimizin fotoğrafını çekiyoruz.

Koşmaya başladıktan sonra son CP’ye varışımız hızlı oluyor. Bu turda bir şey yemedim, meyve suyu, kola, su yeterli oldu, ve bir tane tuz tableti aldım. Son CP’de koşmaya başlamışken durmak istemedim ve odaklanmış bir şekilde devam ettim. En ufak şey durdurabiliyordu beni motivasyonum pamuk ipliğine bağlıydı, Fıratali ile birbirimizi koşturmaya çalışıyorduk, onun 80 km süre limiti neredeyse bitecekti. Son turuncu üçgene girerken midesi bozulmuş ve güneşten çok fena etkilenmişti, o halde bile böyle bir güçlülükle devam edebiliyordu Fıratali, o anlarda finishe gelmeden bile gurur duyuyordum kendisiyle. Son birkaç km’de parkurun en batan kısımlarında 5 pace ile finishe gitti. Ben de kendimi motive eden sözcükleri içimden tekrar ederek son 1.5 saati aynı kelimeleri kafamda döndürerek bitirdim. Bir ara Nuriş’i aradım, yaklaştım bira alabilirsiniz demek için:) Yarış boyunca kimseyi aramamıştım, sinirlerim bozulmaya başlamıştı, nedense ağlamamak için kendimi zor tutuyordum, kafam yorulmuştu. Son dakikalarda finish göründü, etkinlik alanının ışıkları gözlerime inanamasam da göründü, ve o ana kadar zihnimi her ne kadar sağlam tutmaya çalışsam da trafikte akan arabaların farlarını beni son dakikada geçmek üzere olan bir koşucunun kafa lambası sanıp batan zeminde kendimi koşturmak için saçma bir uğraş verdim.

Finish ve sonrası


Bu yarışı bitirebilmek tüm zorlukları unutturuyor. En çok zorlandığım yerler son birkaç km boyunca değişen ruh halimi yönetmek ve 110-120 km arası son dropbag noktasına giden o 10 km oldu. Yarış bittiğinde beni merakla bekleyen Nuriş ve Tarık ile sarıldım, benden önce gelip yarışı en güçlü şekilde tamamlayan vegan koşucu arkadaşım Fıratali ve Okyanus finishteydi. Biraz oturdum, üşümeye başlamadan üzerime bir şeyler giydim ve ayakkabımı çıkardım. Ayaklarım su toplamıştı, 2 tırnağın üzeri rahatsız ediyordu, sağlık ekiplerinden yardım aldım. Finishten sonraki birkaç saat içinde yavaş hareketler ile duş aldım, çok iştahım olmamasına rağmen bir şeyler yemeye çalıştım ve çadırda bacaklarımı uzattım. Vücudumu kontrol ettim, bel kemerinin göbek deliğime değdiği yerde derin bir yara oluşmuş ve koşarken bunu hiç fark etmemişim.Bu tür yaraların bakımıyla ilgilendim. Uyumam çok zor oldu, uyandığımda vücudumdaki ağrıların çoğu gitmiş gibiydi. Yüzümdeki yanıkların hafif ağrısı dışında. Yarışı izleyen ilk hafta yine fiziksel bir ağrım olmadı, yüzümdeki yanıklar kötü bir hal aldı ve soyuldu. Bolca nemlendirmeye devam ettim. Bağışıklığımın düşmesi nedeniyle uzun süre dudağımda uçuklarla uğraştım, vitamin alımıma dikkat etmeye çalıştım, ve hep dinlendim. Su toplayan tırnaklarım düştü. İki gün süren yarış reglimin 3. ve 4. gününe denk geliyordu, yarış sabahı sancıları kesmesi için aldığım ağrı kesici her ne kadar kanamayı azaltsa da yarış sırasında sıcağın etkisiyle arttığı anlar oldu. Sadece dropbagde tuvalet kullanabilmek bu durumu zorlaştırıyor, bu durumdan dolayı da yarışı izleyen birkaç gün derimde alerjik reaksiyon oldu. 5 gün sonra yüzme ve hafif yoga yapmaya başlamıştım. Yüzümdeki yanıklar ve derimdeki sorunlar 1 hafta içinde kayboldu. 9. gün koşuya başladım, Anıtkabir çevresinde hafif bir koşu ile. Vücudumdaki ağrılar ilk haftadan sonra kendini gösterdi, çok ağır olmasa da bu ağrılara yönelik (dizimde, sırtımda hassasiyet ve esneklik azalması gibi) masaj yapmaya, buz uygulamaya ve yogaya devam ettim.
Ekipman, Giysi
Yarışın ilk 80 km’sinde daha az su taşıma kapasiteli ama beni gece daha rahat koşturacak Naked koşu yeleği ve koşu kemeri kullandım. 80. km’de Raidlight’ın 6 lt kapasiteli çantasıyla değişim yaptım, kemeri sabit tuttum. Asics Patriot 13 yol koşu ayakkabısı yeterli oldu, bunu 80. km’de Salomon Sense 4 trail koşu ayakkabısı ile değiştirdim. Ayakkabı değişiminden memnun olmadım, trail ayakkabısının ayağı sarması çok sorun yaratmadı ama konfor da sağlamadı. Açık renkli Aonijie kolluk kullandım, soğukta rüzgardan korudu ve sıcakta yakıcı güneşe karşı koruduğunu hissettim, memnun kaldım. Vizör ve güneş gözlüğü gündüz sürekli olarak kullandım. Çorap seçiminde çok seçici değilim, antremanda sık kullandığım çorapları burda da kullandım ve memnun kaldım, Adidas kalın yastıklamalı çorapları dahil. Tuz Gölü’nde bazen çukurlara ayak girebiliyor ve bu çukurlar ıslak olabiliyor. Ayakkabı da su geçirince çok tuzlu bir suya ayak uzun süre maruz kalıp çorabın etkisiyle ekstra hasar görebiliyor, belki buna uygun çorap seçilebilir. Dar koşu şortunu 3. dropbag noktasında bol bir koşu şortuyla değiştirdim, son turda psikolojik bir rahatlık sağladı. Petzl Tikkina 2 kafa feneri kullandım, yeterli ama daha iyi olabilir (kafa feneri ile ilgili “at gözlüğü” benzetmem çok şeyi anlatıyordur, eksikliği faydalı olmadı diyemem). Garmin Forerunner 245 koşu saati kullandım, rota takibi gibi bir durum söz konusu olmasa da etkinlik takibi için şarjı yetişmese de dropbag noktasında hızlıca sarj oldu. T-shirt olarak geçen senenin RFSL mor koşu t-shirtlerini giydim:)
